Yirmi beşli yaşlarda ölüyor, yetmişli yaşlarda gömülüyoruz…
Çünkü okumayı bırakmak, birazcık ölmektir…
Yaşıyor musunuz?
İnsan nasıl bir varlıktır?
Hayvandan ayrılan özelliği nedir?
Bu dünyaya niçin gelmiştir insan?
Yaşamak nedir?
Nereden geliyorlar telaşlı telaşlı?
Düşünen insanların beynini kemiren soruları sıralayarak bitirmeniz
imkânsızdır. Soruların tespiti yetmiyor… Soruların cevaplarını
bulamamanın verdiği sıkıntıyı kim ve nasıl dindirecek?
İnsanlık var oldu olalı neredeyse hep aynı sorular kemiriyor düşünen
insanın beynini. Soru sormak ve sorulara cevap aramak için felsefe
yapmak zorunda olmadığınız gibi filozof olmak zorunda da değilsiniz.
Okuyan, düşünen ve gören her insan soru sorar, sorunları görür ve çözüm
aramaya başlar.
Bu çalışmada böyle bir süreçten ve süzgeçten geçerek oluştu.
“İnsanlık öldü mü?” sorusunu bu kadar çok sormak zorunda kaldığımız
bir dönemi hiç yaşadı mı bu millet? “İnsanlık ayağa kalk!” diye
feryatların bu kadar yükseldiği bir dönem hiç yaşamadık biz tarih
boyunca!
“Ne olacak bu memleketin hali?” sorusunu kahve köşesindekilerde,
esnafta, öğretmende, işçide soruyor. Herkesin bir cevabı mutlaka vardır.
Doğru yada yanlış… Memleketin kötü halinin, bireyin kötü halinden,
bireyin kötü halinin beynin boşluğundan kaynaklandığı anlatmaya çalışan
bir çalışma var elinizde.
Herkes bakar ama herkes göremez.
Görenler neyi / niçin / nasıl görür? Göremeyenlerin önünde ki perde ne? Niçin göremez? Görmek için bakmak yeterli değil midir?
Fiziki körlük benim ve bu kitabın konusu değil elbette. Bu kitabın asıl konusu bakıp görememe sorunu.
“İnsanı kör eden şey gözdeki boşluk mu beyindeki boşluk mu?” sorusu ve bu sorunun cevabı üzerinde düşündürmek istiyorum sizleri.
Eğer tek körlük gözdeki boşluktan kaynaklansaydı insanlık bu kadar
acı çeker miydi? Koyun sürüsüne dönüştürülebilir miydi insanlık?
Ayaklarına pranga vurulmadan bu kadar köleleştirilebilmeyi izah etmek
mümkün mü?
Sahi “ayağa kalk!” nidasına cevap vermek isteyenler ne yapmalı?
Bilgiye dayanmayan bir kalkınmanın sonu ne olur?
Bilgiyle şahlanmayan toplumların sonu hüsrandır. Büyük devlet, büyük
millet olmak için büyük insan dolu bir toplum olmak zorundayız.
Tarih şahittir ki bilgiye hakim olan dünyaya hakim olmuştur.
Kitap bilgi, bilgi hayattır…
Ciğerleriniz için oksijen ne kadar önemliyse beyniniz içinde “bilgi” o
kadar önemlidir. Hatta beyni bilgisiz bırakmak daha çok acı verir
insana. Oksijensiz kalan insan beş dakika içinde can verir. Ama
bilgisizliğin bir toplumu ne kadar olumsuz etkilediğini yaşadıklarımız
bize öğretiyor. Bilgisizlik yavaş yavaş öldürür. Uzun ve sürekli çekilen
acılar, kısa ve ani acılardan daha fazla sıkıntı verir insana.
“Ne olacak bu dünyanın hali?” değil, “Ne olacak benim halim?” demeye
başlamadığımız sürece sorularımızın ve sorunlarımız cevabını
bulamayacağız.
Medeniyeti kitaplar kurar. İnsan zihnini kitaplar inşa eder. Bilgi
beynin vitaminidir. Okuyan insan, beynini geliştirir, kendini yetiştirir
ve başarı yollarını keşfeder. Okumayan, beynini tembelliğe iter. Tembel
zihinler, fetihler ve keşifler yapamaz.
Sürülerin idarecisi olmak isteyenler, okuyanlardan hoşlanmazlar.
Dikkat edilirse yasaklar, daha çok ihtilallerde, sıkıyönetimlerde ve
demokrasinin askıya alındığı sıralarda getirilir.
İnsanı diğer canlılardan farklı kılan en önemli özellik, göstereceği
başarı veya başarısızlıkla sadece kendi hayatını değil, ailesinin,
toplumunun, devletin veya insanlığın kaderini de değiştirebilecek kudret
ve kabiliyette olmasıdır.
Unutmayın ki, önce insanlar bir yerlere giderler, sonra insanlığı bir yerlere götürürler…
Bill Gates’in ABD ekonomisine katkısını düşündünüz mü hiç?
Hesabını yaptınız mı?
Okumamak Allah’a isyandır
Sonradan Müslüman olan bir Alman Doktor “Okumamak Allah’a isyandır”
diyor. Sonradan Müslüman olmuş ancak dinimizi bizden daha iyi anlamış.
Hiç düşündünüz mü yaratıcının ilk insanı bile niçin kitapsız
bırakmadığını?
İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’in on Safalık bir kitapla
vazifelendirilişi, insanların kitapsız idare edilemeyeceklerinin en açık
delilidir.
Çocuklar okusun ama…
Biz millet olarak “eğitime” önem veren bir milletiz. Ancak en büyük
hatamızı eğitimi “diploma” sanmamızdır. Eğitim diploma almak değildir.
Kendini yetiştirme alışkanlığı kazanmaktır. “Beşikten mezara kadar ilim
tahsil edin!” diyen bir Peygamberin ümmeti bu hadisten ne anlıyor acaba?
Dünyayı değiştirmek…
“Eskiler, erdemin ışığının ortalığı aydınlatması için önce devlet işlerini yoluna koyarlardı.
Devlet işlerini yoluna koyabilmek için, önce ev işlerini yoluna koyarlardı.
Ev işlerini yoluna koyabilmek için, önce kendi kendilerine çeki düzen verirlerdi.
Kendilerine çekidüzen verebilmek için önce düşüncelerini yoluna koyarlardı.
Düşüncelerine yoluna koyabilmek içinse, önce bilgi eksikliklerini giderirlerdi.” (Konfüçyüs)
İçinden aydınlanamayanlar dışını aydınlatamaz.
Bu çalışmanın içinden aydınlamaya başlayanların sayısının artmasına vesile olması temennisiyle…
Sait ÇAMLICA
Kitabın Adı : Okuyorum O Halde Varım !
Yazar : Sait Çamlıca
Fiyat : 5 TL
Yayın Evi : Okuyorum Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
HERKES YORUM YAPABİLİR.
Siteniz veya bloğunuz yoksa, profil seçin bölümünden Adı/URL yazan kısma tıklayın, AD yazan kısma adınızı yazın, URL kısmını doldurmasanız da olur, yorumunuzu yazıp,
" YAYINLA "
yazısına tıkladığınızda yorumunuz gelir.
Fikirlerinizi paylaşıp bizi yalnız bırakmadığınız için teşekkürler.